Bilirkişilik Türk yargı sisteminde hep yıpratıcı yorumlarla karşılaşır
Prof. Dr. Köksal Bayraktar
Türk Yargı sisteminde bilirkişilik, sürekli tartışılmış, eleştirilmiş, olumlu ve olumsuz görüşlerle gündemde kalmış bir konudur. Geçmiş yıllarda üniversitelerden, Sayıştay’dan, emekli yargı üyelerinden, çeşitli kurumlardan seçilen kişilerin hazırladıkları raporların pek çok çevrede ağır eleştirilerle karşılanması, bilirkişiliğin kurumsallaşması yönünde görüşlerin ileri sürülmesine yol açmıştı. Bunların etkisiyle yeni Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 63. maddesinde bilirkişilerin nasıl atanacağına dair geniş bir madde düzenlenmişti. Maddenin içeriği şöyledir:
“Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.”
Bu düşüncelerin giderek artması üzerine bilirkişilerin, her adli yıl başında adliyelerde kurulacak bir kurulun incelemesi, araştırması sonucunda hazırlanacak listelerden seçilme gerekliliği olan bir düzenleme ile yürürlüğe konuldu. Listelerden bilirkişi seçme yönteminin çeşitli sakıncalar yaratması üzerine 2016 yılının sonunda 6754 sayılı “Bilirkişilik Kanunu” kabul edilerek yürürlüğe girdi.
Kanunun birinci maddesinde, amaç, ikinci maddesinde de kimi önemli kavramlar tanımlandıktan sonra üçüncü maddede temel ilkeler belirlenmektedir. Görevin, dürüstlük kuralı çerçevesinde, bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirilmesi ve öğrenilen bilgi, belge ve sırrın gizliliğinin saklanması görevler arasında sayılmaktadır. Bu maddede yer alan iki kural son derece önemlidir ve yargılama faaliyetini sınırlamaktadır. Bu kuralları belirtmekte yarar bulunmaktadır:
“Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz, hukuki nitelendirme ve değerlendirmede bulunamaz”;
“Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz”.
Aslında bu hükümlerin CMK. 63/1’den farklı yönleri bulunmamaktadır.
Kanunun dört ile onuncu maddeleri arasında bilirkişiliğin yarı idari ve yarı adli geniş bir kurul tarafından düzenlenmiş biçimi üzerinde durulmaktadır. Bilirkişilik Danışma Kurulu, Bilirkişilik Daire Başkanlığı, Bilirkişilik Bölge Kurulu bu yapının unsurlarını oluşturmaktadır.
Kanunun devam eden maddelerinde Bilirkişiliğe kabul şartları, seçilme usulü, sicile kaydolma, görevlendirilme, sicilden ve listeden çıkarılma ve denetlenme bu maddelerde irdelenmektedir. Sonraki maddelerde ise Bölge Kurulu kararlarına karşı itiraz süreci söz konusu edildikten sonra kurallarla ilgili mali koşullar belirlenmektedir.
Kısaca ana hatlarını açıkladığımız Kanunun önemli niteliklerinden ilki, Yargıcın hukuki konularda, kanundaki terimleri ile “genel bilgi, tecrübe ya da yargıçlık mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgilerle” ilgili bilirkişi incelemesine gidemeyeceğidir. Başka bir deyişle “yargıcın bilirkişi seçimi” sınırlanmakta, kısıtlanmaktadır.
İkinci önemli nitelik ise bilirkişiliğin yarı resmi bir kurum olarak düzenlenmiş olmasıdır. Kurulması istenen kurullarda Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile diğer yetkililerin bulunması, kurulların denetleme yetkisine sahip olması, kararlara itiraz edilebilmesi kurulmak istenen yapıya idari ve adli bir nitelik vermektedir.
Söz konusu düzenlemenin nasıl çalışacağı, gelecekte ne gibi sonuçlar alınacağı, “yargı içinde ikinci bir yargının ortaya çıkıp çıkmayacağı” henüz bilinmemektedir. Bu kuşkuları, uygulama biçimlendirecektir.
Ancak şunu belirtmek gerekir ki, bilirkişilik Türk yargı sisteminde hep yıpratıcı yorumlarla karşılaşmıştır. Bilirkişi seçimleri, mahkemelerin gerekçesiz kabulleri ya da redleri, Yargıtay ve Danıştay’ın farklı ve değişik kararları, Bilirkişiliğin yörüngesine bir türlü yerleşememesini sonuçlamıştır. Şimdi bu kurum belirli kurallara bağlanmak istenilmektedir. Aslında “adli yargı sisteminde” bilirkişilik, yargı makamlarının hiç aşılamayan dar kadrolarının “tetkik yargıçları, uzmanlarla” genişletilmemesinden kaynaklanmakta ve sorunlar sürüp gitmektedir.
Güncel Hukuk, Mayıs Haziran 2018, s.171,